Evvel zamanın duman olduğu, göklerin yere eğildiği, rüzgârların insanla konuştuğu çağlarda, Karanlığın Eşiği denen uçsuz bucaksız topraklarda bir genç yaşardı: Garip.
Onun gönlü, içi boş bir han, kapıları kırık bir saray gibiydi.
Çünkü gönlünde özge bir yar bulamamış, ne sevdanın ateşini tatmıştı ne de bir dostun gölgesinde serinlemişti. Bu yüzden halk derdi ki:
“Yar bulamayana gönül yurdu sürgündür.”
I. Bölüm – Âlemlerin Yabancısı
Garip, hakikati aramak için diyar diyar dolaştı.
Bilginlerin kubbelerinde konuşulan sözlere kulak verdi, kervanların taşıdığı sırları dinledi, dağların doruğunda yalnızlıkla konuştu. Fakat ne öğrendiği ilim ona hakikati gösterdi, ne de gördüğü âlemler gönlündeki boşluğu doldurdu.
Çünkü hakikati görmeyen göz için bütün âlemler gariptir.
Bir gece, yıldızların rüzgârla savrulduğu bir vakitte, Garip yolunu kaybetti.
Tam umudunu yitirecekti ki ufukta ateş değil, kaderin ışığı belirdi. O ışık, semadan sarkmış bir gümüş ip gibiydi.
Işığa doğru yürüdü ve karşısına kâinatın derinliğini gözlerinde taşıyan Kutsal Mürşid çıktı.
Mürşid’in sesi gök gürültüsü gibi yankılandı:
— “Ey yolcu! Hangi yola ikrar verdin?”
Garip başını önüne eğdi:
— “Hiçbir yola…”
Mürşid cevap verdi:
— “Yola ikrar vermeyenin davası da divanı da gariptir.
İkrar, gönlün zincirini çözer; zinciri çözülmeyen yürümez.”
II. Bölüm – Kördünya Aynası
Mürşid koynundan kadim bir ayna çıkardı.
Ayna sıradan değildi; zamanın ilk ışığından dövülmüş, hakikatin nefesiyle parlatılmıştı. Onun adı Kördünya Aynası idi.
Mürşid aynayı Garip’e uzattı:
— “Kör olana ayna tutmak boş sevdadır.
Ama sen kör müsün, yoksa görmekten mi kaçarsın?”
Garip aynaya baktı…
Önce karanlık gördü, sonra karanlığın içinde kendini — ama bildiği kendini değil. İçinde sakladığı kırgın çocuk, söyleyemediği sözler, yitirdiği sevda, yüzleşmekten kaçtığı gerçekler birer birer göründü.
Ayna, insanın içinden bir ordu gibi geçiyordu; her sır bir asker, her acı bir mızrak, her pişmanlık bir zincirdi.
Garip diz çöktü. Göğsünden burçlar yıkılır gibi bir hıçkırık yükseldi.
III. Bölüm – Gönlün Uyanışı
Mürşid elini Garip’in omzuna koydu:
— “Gönlün şimdi yar aramıyor; kendi yarasını görüyor.
İlim sana hakikati söylemiyordu; çünkü sen dinlemiyordun.
Yola ikrar vermiyordun; bugün kendine söz verdin.
İşte bu yüzden, ey genç… bugün sen artık garip değilsin.”
O anda ayna şiddetle parladı.
Işık, Garip’in gönlündeki bütün gölgeleri eritti.
Gök yarıldı, rüzgâr sustu, dünya bir anlığına nefesini tuttu.
Garip ayağa kalktı.
Artık yalnız bir gezgin değil, gönlünde uyanmış bir yol eri, kendi hakikatinin bilgesiydi.
IV. Bölüm – Gönül Devleti
Derler ki o günden sonra Garip, hangi memlekete gitse insanların kalbine ışık olurmuş.
Çünkü insan kendini bildi mi, âlemi bilirmiş.
Gönlüne yar olan, dünyaya yâr olurmuş.
Ve Kördünya Aynası’nın üzerine şu sözler kazılıymış:
“Hakikati görmek isteyene ayna, istemeyene karanlık yeter.”
Bir Lâmekani Masalı

























